.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

25 Eylül 2013 Çarşamba

YALNIZLIK DERİNLERDE

     Sonbahara dönmüş iki ağaç arasından sandalyesini iterek çekti ve elini cebine attı. Yanına yaklaşan çaycıya içtiği üç çayın parasını ödedikten sonra yorgun adımlarla bakkala yöneldi. Bi paket sigara, bi tane ekmek.
     Üzerinde ince gri hırkası, içinde mavi gömleği, rengi yıkamaktan açılmış siyahımsı pantolonu yarı kırışk yarı ütülüydü. Cebindeki bozuk para şıkırtısı haricinde anahtarlıkta yer alan dört beş anahtardan demir kapının anahtarını bularak kilide soktu. Kapı sessizce açıldı, demir kapı olmasına rağmen!
     Ekmeği vestiyere bırakıp lavaboya gitti. Çıktığında bıraktığı ekmeği almak yerine oturma odasına girip televizyonu açtı. Eski model çekyatın kenarına dizini büküp otururken yavaş yavaş göz kapakları kapanıyordu.
      Eve geldiğinde insanı karşılayan birinin olmaması ne acıdır. Tek beklediği pizzacıda çalışan büyük kızı Zuhal'in işten çıkıp eve gelmesiydi. Karısı geçen yıl epeyce yoğun bakımda yattıktan sonra aşırı kiloya bağlı nefes darlığı yüzünden vefat etmişti. Obezite bu aileyi bir lanet gibi sarmıştı adeta.
      Zuhal evin büyük kızıydı. Bu yaşlı adam ve karısı yıllarca Almanya çilesi çekmiş, dönüşlerinde oturdukları bu evi satın almışlardı. İçinde Almanya'dan tırla gelmiş eşyalar, Alman malı olan duvar kağıtları, henüz biz yerde yemek yerken onların kahvaltı dahil tüm öğünlerini masada yedikleri geniş bir salonu vardı.
Bu eve hayranlığım ancak iki üç ayda bir, hafta sonlarında mecburi alışverişlerimizde kasabadan Denizliye gelişimizde başlamıştı. Kasabanın virajlı yollarından ve o yıllarda otobüste içilen sigaralardan ölmüş bitmiş bir halde yol kenarında indiğimizde beşyüz metre ilerde masada kahvaltı bizi bekliyor olurdu. Zeynep Halamın ve kızların hazırladığı kahvaltıyı yaptıktan sonra çarşıda olan işlerimizi bitirmek üzere ayrılırdık bu evden.
        Zuhal, Demet zeki kızlardı. Zeynep halamların Almanya'da olduğu yıllarda ikisi kasabada anneannelerinin yanında iki sene kalmışlardı. Dede kemik tarak ustasıydı ve hem yaşlı, hem şişman anneanne onlara annelik etmeyi pek severdi. Sonradan düşündüğümde dedem ve babaannemin bu kızlara olan aşırı düşkünlüğü onlarla kalmalarından kaynaklanıyordu.
        Zuhal de Demet te benden büyüktüler ama ben daha çok Demetle oynamayı severdim. O eski toprak kokulu Dede evi bizim en güzel oyun alanımızdı. Ahşap merdivenlerden her iniş  çıkışımızda dede kızar, bağırır, sesiz olun diye sertce uyarırdı. Evimiz olduğu halde okul tatile girince ahşap kokulu bu evde kalmaya bayılırdık.
Yıllar sonra Demet ile yollarımızın ayrılacağını ve belki yıllarca birbirimizi görmeyeceğimizi bilsem içimde kıskançlık olmadan onları daha çok daha çok severdim.
Birgün kıskançlık yapmadan, dedenin arada gelip yattığı, üzerinden yorganı ve yastığı hiç kalkmayan sedirin üzerinde Demet ile zıplarken Demet; ''Biliyor musun? annem hamile, kardeşimiz olacak''
       Ve halamın onca kilosuna rağmen, zorlu, riskli doğumunun ardından üçüncü bi kuzen daha bu aileye katılıyordu. İsmi ise Nazan.
        Nazanın sarışın ve tonbiş bebekliğini görmek ancak Denizliye gittiğimiz zaman nasip olurdu. Her gidişimizde ona evden en sevdiğimiz oyuncaklarımızı taşır, bir daha ki gidişimizde olmayan oyucağımızın akıbetini soramazdık.
         Lise zamanları gelince kızlar annelrinden az daha zayıfça ders, okul, ev, dershane dışında hiç bir hareket olmadan okullarını başarıyla bitiyorlardı. Zuhal diş hekimliğini kazandığında onun okulu bitiremeyeceği kimin aklına gelirdi!
Üniversitenin bulunduğu şehrin ihtişamı, anne baskısı olmadan yaşanan başı boş hayat, deliaklı zamanların en deli çağında okul ikinci planda kalıyordu. Sonunda okul uzayıp, kızın okulu bitiremeyeceğine karar veren aile komisyonu Zuhali baba evine geri getiriyordu.
Zuhal de elbet bir iş bulup, sonraki yıllarda hiç bitmeyecek çalışma hayatına adımını atıyordu.
         Halamın ortanca kızı Demet te Sınıf öğretmenliğini kazanınca, halamın dizinin dibinden üniversiteye gidip gelişi okulu başarıyla ve uzatmadan! bitirmesine en büyük etkendir.
         Demetin ilk görev yeri Antep olunca, Antepe gidip kızı emin ellere teslim etmek babaya düşmüştü. Kimbilir eniştem kızının antep e yerleşeceğini, antepli bir damadı olacağını, yılda bir kere torun torba gelecek diye yol gözleyeceğini bilseydi o yolları içi ferah olarak arşınlar mıydı!?
          Ve  Demeti aşk Antep te buluyor ve çoluk çocuk derken, yıllar sonra bi karşılaşmamız sırasında sorulan nerelisiniz sorusuna ''Antepliyim'' deyişine şahit oluyordum.
         

(Devamı gelecek)