.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

27 Nisan 2010 Salı

YÜZLEŞME


















Zaman kendi hakikatine yol almakta...

Derin izler bıraksada,

Zamana yaren olma vaktidir şimdi!

Günlerdir...

Aylardır daldığın düşler sokağından çık!

Ve bekle,

Bekle ve yüzleş bakalım.

''Düşlerin mi kalleş yoksa gerçekler mi?''

Sende bunu iyi biliyorsun..

Düşler, sen istersen var.

Gerçekler!... Ya gerçekler!?

Aç gözlerini ve iyi bak onlara

Her zaman ki gibi görmezden gelme!

Zaman, kendi gerçeğine yol almakta...

Yüzünde ki izler anlatsın sana tüm hikayeyi

Sen,

Düşler sapağında idin, zaman yola devam etti.

Gör ve anla!

Anla ve anlat hikayeni!!

Gerçeklerden kaçmakla bu işin yürümediğini.

Düşlere yazdığın hayat kitabı,

Beş para etmiyor ne yazık ki.

                                        
                                 Newbahar

22 Nisan 2010 Perşembe

OĞLUMUN 23 NİSAN İLE İLGİLİ YAZDIĞI KOMPOZİSYON




       Yurdumuzun kara kış günleri, Atatürk'ün 19 Mayıs 1919 tarihinde Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmak için Samsun'dan yola çıkmasıyla, bahara kucak açıyordu.
        Mustafa Kemal Paşa, egemenliğin ulusta olduğuna inanmıştı. Bu inançla ''Ulusu yine ulusun gücü kurtaracaktır. Tek bir egemenlik vardır, oda ulusal egemenliktir'' diyordu.
         Yurdumuzun dört bir yanından seçilen temsilciler, Ankara'da 23 Nisan 1920 günü toplandılar. Kurtuluş Savaşımız ile ilgili, yani baharı kucaklamaya hazır yurdumuz ile ilgili kararlar bu mecliste alınmış oldu.
          Böylesine önemli, yurdumuzun egemenliği ile ilgili kararların alındığı bu tarih, Atamızın biz çocuklara armağan ettiği bir bayramdır.
Yarının büyükleri olan, biz çocukların bayramıdır.
           Nasıl ki kışın ağaçlar kurumuş, tabiat solmuş olur ise, memleketimizin Kurtuluş Savaşından önceki yıllarıda aynen öyle harap ve bitap idi.
Egemenlik bizim dirilişimiz ve güneşimiz oldu.
            Baharla!...
                   Nisanla!...
                          23 Nisan ile birlikte
ağaçlar çiçek açar, yurdum çiçek açar...

Bize armağan edilen bu bayramda Türk çocukları çiçek açar.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

17 Nisan 2010 Cumartesi

SİZCE BU NEDİR?


Proje Görevi: Ders Türkçe, sınıf düzeyi 1, Tema Adı:Üretim Tüketim ve Verimlilik, Süre 16 Nisan-14 Mayıs, Ara değerlendirme 30 Nisan

Proje Ödevi Konusu: Sizden; Fazıl Hüsnü Dağlarca hakkında bilgi edinmenizi ve seviyenize uygun örnek şiirlerinden hazırlamanızı istiyorum. Kendi el yazınızla dosya kağıdına hazırlayarak sunum yapmalısınız.

Ödevi hazırlarken dikkat etmeniz gerekenler:


Projenin amacını belirleme, uygun çalışma planı yapma, grup içinde görev dağılımı yapma, ihtiyaçları belirleme, farklı kaynaklardan bilgi toplama, projeyi plana göre gerçekleştirme, Türkçeyi doğru kullanma, bilgilerin doğruluğu, toplanan bilgilerin analizi, elde edilen bilgilerden çıkarımda bulunma, bilgilerin düzenlenmesi, kritik düşünme becerisini gösterme, sunuyu materyallerle destekleme


Hazırlamış olduğunuz projeyi sınıf içinde tartışınız, süreniz 5 haftadır, çalışmanız PROJE DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİne göre değerlendirilecektir.

        Cuma günü elinde 3 adet fotokopi kağıdıyla gelen oğluş büyük bir heyecanla;
''Bu bizim proje ödevimiz anneee!!. Bunu yapamazsak sınıfta kalıyormuşuz!!!'' dedi


Proje: 7 yaşında ki bir çocuk için ne anlam ifade ediyor???


Şiir: 7 yaşında ki bir çocuk için neler şiirseldir???


Şair: Şair tanımını kafasına yerleştirdikten sonra hangi şairleri bilir???


Analiz-Kritik düşünme, sunu, materyallerle destek: nasıl açıklayabilirim oğluma???


Fazıl Hüsnü Dağlarca: Adını bile henüz ezberleyemeden nasıl bu değerli şairimizi anlatacak???


Ödev: Böyle bir ödev verilecekse konu olarak Atatürk, İstiklal Marşı, Cumhuriyet veya öğretmen konuları olamazmıydı???


Kendi kendime dedim ki sanırım bizim veleti ortaöğretim öğrencisi sanmış öğretmen.


Ve lütfen öğretmen arkadaşlar bana yardımcı olun. Bu ödev 1. sınıf öğrencisine fazla ağır değil mi? Ben mi yanlış düşünüyorum, müfredatta bu tür konular var mı?


Ve SONUÇ: Performans ve proje adı altında verilen ödevler biz veliler yapsın diye veriliyor.



16 Nisan 2010 Cuma

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...


Benim, ilkokul 3. sınıfa kadar öğrenim gördüğüm okulum.
O zaman ki adıyla Namık Kemal İlkokulu.

Bu mevsimde bahçesinde mor zambaklar açardı. Çam ağaçlarının mevsime has kokusu sarardı çocuk bedenimizi.

O yıllarda anne ve babamda bu okulda görev yapıyordu. Sonra okul kapandı, bizler dağıldık.

Ama ben hep özledim orayı,
Fırsat buldukça gittim, eski bir dostu ziyaret eder gibi.

Şimdi şu haline bakıyorumda...

Anılarda demleniyorum!!



''Okul yolu düz gider, okul yolu düz gider..
Çocuklar bayram eder''

                            muhabbetle...


13 Nisan 2010 Salı

İLÇEYE ADIM ADIM...

 Yukarı kesimlere yağan karın ayazı çöktü sisli tepeye...
Yeni yeni yeşeren fındık dallarına bir zararı yok çok şükür.

 
Çok değil en geç iki haftaya kadar ilçeye inerken gördüğüm manzara böyle yeşile boyanacak...

Bu en yakın komşumuz. Daha önce koymuştum ama devamında ki yol ile bütünlüğünü korusun diye yine koydum.


Veee!... İlçe göründüüü!!...

Asvalta çıkınca biraz daha yürüyeceğiz... Haydi tabana kuvvet!!

Kimsecikler görünmüyor...

İşte bizi şehre götürecek otobüs. İlçe merkezi!!!

Hadi oturuverin gari... Eyi yolculuklar :))

                                              muhabbetle

12 Nisan 2010 Pazartesi

ÖZÜ ÇİÇEK




          Eskipazar sokağının, en dipteki ahşap evden ağlama sesleri duyuldu. Kadın ağlamasından çok bir bebek ağlamasını andıran sesler çökmek üzere olan karanlıkta yankılandı uzun uzun. İnil inil ağıtlar yükselmekteydi, kimbilir ne vakte kadar!...


          Evlerine dağılmak üzere olan kahve ahalisi kulak verdi bu uğultuya. Günboyu konuşmanın verdiği yorgunlukla susan diller hararetli hararetli el hareketleriyle yeniden dile geldi. Kimbilir ne yorumlar yapılmaktaydı vaktini kahve köşelerinde geçiren bu yavan insanlar arasında.


          Elbet bir hikayesi vardı bu ağıtların. Hatta epeyce uzun bir hikayesi. Öyle ki zamanını dedikodu çamurunda kendilerine bir dünya kurmuş karıların ağzını hiç kapatmayacak ve bire bin ekledikleri bir hikayeye dönüşecek kadar.


          Kimileri derdi ki bu ahşap ev sakinleri için, çatışmada şehit olan oğullarının zaman zaman ruhu gelir intikam andı içirmek için kardeşinin boğazına çöreklenirmiş. Bu aslı astarı olmayan dedikodunun yanında daha niceleri vardı ki hayretler içinde bırakır beşeri mahlukatı!...


           İntikam ateşi yana dursun, kadının peşinde bir dederuhi her dolunayda eve gelir, gidermiş. Rengarenk ışıklarla süslermiş evi, oynatırmış kadını!...


          Ağıtlar, karanlığın basmasıyla kahkahaya döndü. Bu çığırtkan kahkahaların sebebini ihtiyar adam ''geldiler'' diye özetledi!
Kim gelmişti, ne gelmişti, neden ağlatmıştı, neden güldürmüştü?


          Yediden yetmişe herkes, dilin kemiği yok sözünü tasdiklercesine, kendine göre bir senaryo yazmaktaydı yıllardır.

Öyle ise şimdi bu hikayeleri boşverip işin iç yüzünü bu ağıtların ve kahkahaların sahibi Çiçek'ten dinleyelim...


Onaltısında gelin idim, bindim atıma
Yanımda ki damat yetmişbeşinde ki dede
O gün lanet ettim kara yazıma
Aldılar beni attılar bir köhne eve.
Yiğidim askerdeydi, beklemekteydi gönül
Zaman geçmek bilmedi, kahroldum 4 yıl
Hamaratlığım ün etti köylerde
Adı çıkmadan evermek lazım böyle yerde
Sürgün ettiler beni kara zindanlara
Yiğidim yerine dede girdi koynuma.


          Böyle dile gelirdi Çiçeğin ağzından kendi hikayesi. Duyanlar duymayanlara anlatırdı, görmeyenler görmüş kadar, bilmeyenler bilmiş kadar ve yaşamayanlar yaşamış kadar olurdu.


Çiçek gibiydi Çiçek... Özü Çiçek...


           Birgece vakti çalındı köhne evin kapısı. Uykulu gözlerle dedeye çevirdi başını. Dede çoktan derin uykulara dalmıştı. Hatta öyle bir derin uykudaydı artık gözleri bir daha hiç açılmayacaktı.


          Çiçek korktu yanında ki ruhsuz dededen, kapı çalmasa sabaha kadar yanında yatacaktı ecel geldiğini bilmeden. Dedeyi sarstı çaresiz, nefesini dinledi dakikalarca.
Kapı halen yumruklanmaktaydı büyük bir ızdırapla. Kalktı çiçek yataktan, kapıya yöneldi koşarak. Hiç beklemediği bir zattı, kapının önünde bekleyen. Yiğidi dönmüştü lakin ne sarılabildi çiçek, ne bakabildi sevdiceğin yüzüne.
Tuttu kolundan sarstı yiğit, ''gel benimle'' dedi sürüyerek.


''Dede öldü'' dedi Çiçek,
''Boşver'' dedi yiğit gülümseyerek.
 Çiçek hiç unutmadı o gülümsemeyi.


Gecenin karanlığında saatlerce yürüdüler ovalar aşarak. Sabaha karşı az biraz dinlendiler kuytu bir yer bularak.


Köhne evden feryatlar taştı güneş doğduktan sonra. Kızlar, gelinler, oğullar bir olup aradılar Çiçek'i. Köyde çabuk haber oldu, Çiçeğin kaçtığı, ellere silahlar çalındı, intikam için dağlar tepeler arandı.
Dediler hep bir ağızdan ''Çiçek dedeyi Öldürdü''


          Gün öğlene döndü Çiçek ile Yiğit şehre vardılar. Öyle acıkmışlardı ki önce karınlarını doyurdular. Yürüdüler epey, karşılarına lunapark çıktı. Çiçek çok sevindi bu renkli oyuncağı görünce. Ne varsa bindiler tek tek, kahkahaları çınladı göğe yükselerek. En son binmişlerdi dönmedolaba. Mutluluk bu olsa gerek diye düşündü Çiçek. Yine güldü, yine kahkahalara eşlik etti gün. Uzansa güneşe dokunacaktı, uzansa bulutları kucaklayacaktı!!...


          Sonra, sonra silah sesleri karıştı kahkahaların arasına. Yiğidin göğsünden alkanlar akmak için yarıştı. Çiçeğin ellerine yiğidinin al kınası sürüldü. İnil inil ağladı Çiçek...ağladı...


          İşte o günden sonra ne zaman mevsim bahar olsa, ne zaman gün akşama dönse, ne zaman dolunay çıksa Çiçek önce kahkalar atar, sonra inil inil ağlar .

                                                      NEWBAHAR

8 Nisan 2010 Perşembe

GECEDE




























Kaldım öylece!...

Soğuk bir iklime değmişti yüreğim
Bakakaldım.


Karanlıktı hava.
Ne ay vardı aydınlığımı çalan,
Ne yıldızlar...
Bir sokak lambasının sarı ışığındaydı
Kaldırımlar.


Gidiyordun öylece...
Islak gözlerime değmişti gözlerin
Gidiyordun.


Son adımını atıyordun
Köşe başı senin hikayenle dönüyordu
Ötesini görmediğim,
Bilmediğim,
Bir mevsime el veriyordu yüreğin.


.

4 Nisan 2010 Pazar

HEY ALLAHIM!!!...







Saat 9.30 sabah haberlerinde rast geldim bu görüntüye.
Dünya Yastık Savaşı Günü kutlanmış haberimiz yok!

Ama bi diyen olmadı ki!! Olsa elbet bizde yastığımızı kaptığımız gibi ilçede kim var kim yok pamuğa belerdik..
Adımız Deli Newbahara çıkardı ama bu önemli(!) günüde kutlamış olurduk...

Dünyada kutlanmış, yurdum insanıda böyle fasa fiso günlere pek meraklı ya! kutlamadan edememişşş!!!

Hey Allahım sen akıl fikir ver, ne diyeyim!!!


2 Nisan 2010 Cuma

YOKLUĞUNDA








Kasaba, gittiğinden beri aynı
Değişik bişey yok aslına bakarsan
Sokakların karanlığını
Sensizliğin yası bağlamış o kadar.
Gittiğinden beri herşey olduğu gibi,
Çeşmebaşı, Köprüaltı, Çamoyuk
Senin yüreğinin değdiği
Her yer...
Yokluğunda epeyce soğuk.
Mahalleli çocuklar senin yerine
Ali Can'ı geçirmişler kaleye
Meşin top, senin gölgeni pas geçiyor,
Bu sefer...

Bu sefer!..
Çocukların çığlıklarında yoktu adın
Maçın sonunu bekleyemedim.
Çağlalar çıktı, erikler damla kadar
Sen tatmayınca, bende yiyemedim.
Zambakların sezonu bitiyor
Sen getirmeyince, elimi bile sürmedim


Zaman, varlığını teğet geçiyor artık...
Yokluğunun sürgünlerindeyim.

1 Nisan 2010 Perşembe

REJİMDEYİZ (aRŞİV)



Sabah kahvaltısında...


Bir dilim kepek ekmeği alınıyor


Tost makinasında bir güzel kızarıyor,


Üzerine margarin sürmezsem gücenir


İştahım kaçar, tükenir!


İncecik oldu nar gibi kızarınca,


Bir dilim daha aldım, doymayınca.


Yumurtanın yarısını oğlum yiyor...


Öbür yarısını ''anne sen ye'' diyor.


Şu tam yağlı peynir de olmasa


Kuru kuru ekmekte safsata


Hiç tadı yok şu kepeğin,


Çikolata sürmeyince neyleyim!


Öğle yemeğini pas geçtim,


Oğlumun kremalı bisküvilerinden yedim


Kalori cetveline baktım 480 kilo kalori


Bir ev süpürsem yakarım geri.


Akşam yemeği mis gibi koktu,


Suyuna kepek ekmeği banmak farz oldu.


Yanında çok değil yarım tabak pilav,


Aman yarabbi! Açlık zor geçilen bir sınav.


Salatanın vur gözüne, gözüne...


Marul zayıflatır derler, gerisini düşünme.


Yemek sonrası bir kaç bardak şekersiz çay,


Yanında ki keklerden bana da düştü bir kaç pay.


Tamam gayrı, bundan sonra yemicem


Yatarken sade bir bardak ballı süt içicem.


Bugün ölçüyü biraz kaçırdım sanırım,


Eh artık! yarın sabah sıkı bir rejime başlarım.