.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

28 Aralık 2010 Salı

BÜYÜKLERE MASAL...




'' Haydi haydi süre doluyor, hızlanın'' dedi bir ses
Bir telaş almış başını gidiyordu. Küçük küçük kırmızı giysili, yeşil kukuletalı adamlar bir seneyi daha süpürüyordu yeryüzünden...


Kolay mıydı? Tam 365 gün...


Ortalık darman duman olmuştu. Dört mevsimin döküntüsü, ayların kırıntısı, haftaların yorgunluğu ve günlerin hiç bitmeyecek sanılan telaşı...


Küçük adamlar sihirli süpürgelerle dört mevsimi, ayları, haftaları ve günleri tek tek süpürdüler. Uçuşan toz bulutunun içinde neler yoktu ki!...


Kimilerinin umutları, yitip gidenlerin ruhları, telaşların heyecanı, bekleyenlerin ve hiç dönmeyeceklerin özlemi, yeni doğan bebelerin ilk ağlayışları, gülüşleri... daha neler neler!...


Küçük adamlar bunları yaparken zaman ve mekanın sonsuzluğundan gelen apak bir bulut kümesi yaklaşıyordu. Bu Yeni Yıl idi... Yeni Yıl.


Henüz iki günlük zamanı vardı yeryüzüne inmek için. Bu onun için çok uzun değildi artık. Yıllar yılları kovalarken, her sene sonunda küçük adamlar eski yılı süpürürken, o hep bugünün hayaliyle bekledi.


Şimdi ihtişamlı, lekesiz, dertsiz mutlu mutlu akıyordu yeryüzüne...


Küçük adamlar sihirli süpürgelerini bırakıp başlarını gökyününe çevirdi. Gelen 2011 senesi ne kadar muhteşem ve güzel görünüyordu.
Hayranlıkla bakarlarken yine o tanıdık ses duyuldu.


''Tamaaaammm! yeni yıl nasıl olsa gelecek. Gelince doya doya bakarsınız''


Küçük adamlar hemen toparlandılar. Onlar tüm geçen yıllar gibi bu yeni yılında gelişinin şahidiydiler ve süre dolup yıl eskidi mi bu yılı süpürmek yine onlara düşecekti.


Son bir gün kala küçük adamlar saatleri geriye doğru saymaya başladılar. 24, 23, 22, 21.....4, 3, 2, 1


Ve son saat geldiğinde sürenin bitimine dakikalar kaldığında yine saydılar; 60, 59, 58....3, 2, 1


Ve son dakika geldiğinde onlar daha yüksek, daha canlı, daha gür bir sesle! 10, 9, 8, 7,6, 5, 4, 3, 2, 1


                                YUPPİİİİİİİİ!... HERKESİN YENİ YILI KUTLU OLSUN


diye bağırdılar :)) Yeni Yılınız Kutlu Olsun DOSTLARIM


                                                                                              Newbahar



25 Aralık 2010 Cumartesi

SARI ÇOCUKLUĞUM


Sapsarı, içi boş, plastik bir ördekti çocukluğumun kanat takıp uçamayan oyuncağı...
Hep durgun sularında yüzdürürdüm ömrümün. Yağmur göllerinde çamura bürünür, kirler süzülürdü suskun gagasından...
Sapsarı, ele avuca sığan bir oyuncak ördek!...
Üşenmez, sayılı bir kaç oyuncak arasından seçerdim. Hemen belli ederdi kendini. Yine üşenmez dönemeci çok olan merdivenlerden hoplaya hoplaya inerdik beraber.
O iki koca ceviz ağacının aşkının şahidiydik ikimiz. İkimizde sonbaharın getirdiği tüm yağmurlara eyvallah ederdik.
Yağmur değerdi üşümüş bedenime, onun bomboş yüreğine...
Sapsarıydı!...

Sarı, makina örgüsü bir ceketim vardı. İmamın karısı örgü makinası alınca moda olmuştu şimdinin el örgüsünden daha desenli, daha renkli hırkaları...
Sarı ördek ve sarı ceketim!...
Çocukluk günlerimin en sarı anıları.
Sapsarı, saman sarısı saçları vardı arkadaşımın. Taramaya üşendiği saçlarını rüzgar tarardı yağmurla tavlayarak!
Mosmor ceketinin yarı tırtık cebindeydi her daim elleri, ellerinde tutardı hiç doğmayacak hayalleri!...
Renkli gözleri vardı sarı saçlarına eşlik eden. Sıradışı çillerle dolu tenindeydi tüm kederler.
Sanki, sanki...
Sanki her kederine bir ben zımbalamıştı hayat.
Ve her müzik dersinde bana göre rengi sarı olan bir türkü tuttururdu...
''evreşe yolları dar, daaaarrr!
Bana bakma benim yarim var''
Bu türküyü sarı radyomuzun çaldığını hatırlıyorum. Büyük ihtimal onun kulağınada radyodan çalınmıştı. Yabancı gelmeyen ve aslında Evreşe'nin neresi olduğunu bilmediğimiz topraklarda çocukluk adımlarımızın izi kalmıştı.
Belki süretini hiç tahmin bile edemediğimiz yarin hayalide...

Sarı ördek biz büyüdükçe küçüldü, küçüldü, kayboldu. Sapsarı ceketimin modası hiç geçmeyen havası puslu bir sonbahar söküldü. Söküntü iplerden uzunca bir yol/luk yapıldı sonunu hiç görmediğim, gitmediğim yollar aşkına...
Saman sarısı saçlarına tarak değdirmeyen kız! Sonu meçhul bir anıdan ibaret kaldı ve aklımda teninde ki benleriyle...
Ve, ne vakit evreşe yolları dar gelse bana anımsarım. Ve yanlış hatırlamıyorsam kızın adı Eşe'ydi sanırım.

                                                        Newbahar



23 Aralık 2010 Perşembe

Dost Gölgesinde


Öylesi ise;

Sende gölgelenmek için bende varım!.



Belki bir kaç şiir demleriz,

Efkara salarız içtiğimiz sigaranın dumanını.


Şiir kokusuna gelir...


Gelirler belli mi olur!


Bilirim,


Her öksüz yürekte yinede


Küçücük bir umut vardır.


                                                 Newbahar

.

17 Aralık 2010 Cuma

BUGÜN...

    
     Ufaklığın Yerli Malı kutlaması vardı sınıfda. Sabahdan hazırladığım poğaça ve kurabiyeleri alıp saat 10.30 gibi okula gittim. Giderkende bir yandan dua ettim; ''İnşaallah Hocanım benim sınıfta kalmama izin veriiiirr!''
    Ve sınıftayım...
Çocukların önünde abur cubur, genelde patlamış mısır ve meyve. Ya insan pasta börek koyar değil mi? ne üşengeç bu kadın milleti (bazıları:))
Övünmek gibi olmasın sabah 6 da kalktım ve 8 ile 10 arası bunlarla uğraştım. Bu aralar nedense hep bunlarla uğraşır oldum ve iki haftalık rejim bozulduuuu:))
     Geçen haftalarda canım babacım öğretmen okulunda birlikte okuduğu arkadaşlarını eve davet etmişti. Bende annecik yorulmasın hem de babama jest olsun diye tüm ikramlarını ben yaptım. Ve tüm akşam bir yandan çay servisi yaparken bir yandan da emekli öğretmenlerin anılarını ağzım açık bir biçimde dinledim.
Ben dinledim, ben mest oldum. Seviyorum öğretmenleri napayım:)
     Bugünde sınıfa girer girmez derin bir nefes aldım. Tek tek baktım afacanlara, götürmüş olduklarımı tek tek ellerimle dağıttım.
Hep beni öğretmen sanırlar ya! bu kez ben kendimi öğretmen sandım:)
     Sonraki kalan bir saat için öğretmen kalabilirsin deyince havalara uçtu Newbahar:)
İşte o an çocuk oldum...
Oturdum en arka sıraya, kaptırdım kendimi anlatılan derse:)
Zaman zaman katılmadan yapamadım, ben katıldım öğretmen ve öğrenciler güldü:)
Ders hiç bitmesin istedim...
     Öğretmenlik!
Gerçekten kutsal ve özel. Öğretmen olabilir miydim? Öğretmen olmalı mıdım?...

Olamazdım! Olmalıydım!...

Bilmiyorum, yol öğretmenlik yolu değildi. Zekam öğretmen zekası değildi, o yoğun tempo bana göre değildi.

Neyse, güzel bir gündü.

Çocuklar yerli mallarının kullanılmadığı dünyalarına dağıldılar daha sonra.

11 Aralık 2010 Cumartesi

BAKİR SATIRLAR


Şiir yazasım geldi...
Şiir olasım.
Sırf bu yüzden gözlerim uykuya izin vermiyor.
Ya yüreğim!
Çoktan düşlerine dalmış bile.
Şiir yazasım geldi,
Şiir olasım!
Sırf bu yüzden güneşi gölgede bıraktım.

Karanlık saçma geliyor bazen,
Oysa karanlıkta yaşanıyor en sırlı aşklar!
Görmeden, duymadan, bilmeden,
En mahrem duyguları geceye saklar.

Şiir yazasım geldi,
Şiir olasım!...
Sırf bu yüzden kelimelerin kölesi olup,
Az kaldı yazacağım.

Kalem, inatla direnişte
Bakirliğini bozacağım.

                                      NEWBAHAR

8 Aralık 2010 Çarşamba

SEK SEK



Çöktü, çöreklendi...
Sonra düğüm düğüm oldu.
Savmaya çalıştıkça
Daha bir kenetlendi.
Çıktım!..
Bir gökyüzüne,
Bir yer yüzüne takıldım.
Benden gayrısı yokmuş misal
İki sek sek de ben oynadım.

                      Newbahar

6 Aralık 2010 Pazartesi

SÖZ VERDİM



Tutunsam!...
Tutunsam kuru dallarına ağaçların,
Düşmeyeceğim.
Söz verdim kendi kendime,
Düşmeyeceğim.

Dal kırılacak belki omuzlarımdaki
yükün ağırlığından,
Rüzgar tutacak elimden
Bütün bu kasveti üzerimden
Ovalara salıp dağıtacağım.

Ben mevsimler olacağım!
Çayır çimen geze geze arasanda,
Bulunmaz hint kumaşın olacağım.

Sorma!..
Sorma yitik sandığın Newbaharı,
Güller açıyor yaz, kış demeden
Sisli dağlarının yaftaladığı efkarı,
Çok oldu atalı üzerimden.


5 Aralık 2010 Pazar

NEWBAHARCA

     Bu kez onlarla kesişti yolum. Hemen hemen her sabah görüyorum ama benim en az 15 m. uzağımda oluyorlar. Okula gidiyorlar üç küçük beden el ele tutuşarak. Bizim evin yakınında ki okula değil, başka bir okula gidiyorlar. Evlerinden uzaktaki bir okula!..
     Tahminen erkekler 3 veya 4. sınıf, kız miniminnacık görseniz 4 yaşında sanırsınız. Anasınıfına gidiyormuş. Karşılaşmışken hemen sorayım dedim.
Yollardan, kavşaklardan geçiyorlar, yanlarında anneleri yok çok kızıyorum. Dedim ki ''sizin anneniz nasıl bir anne? neden gelmiyor başınızda?''
Büyük oğlan her gün geliyorda bugün işi var dedi. Oysa ben hiç görmedim o anneyi.
     Çocuklarla kapıdan çıktığımda ev sıcacıktı, dışarısı ayaz. Levonun kahvaltıdan sonra açıldı uykusu, pazartesileri onu ranzadan sürüyerek indiriyorum.
Okula zıplaya zıplaya gittik, yerdeki parke taşlarının çizgilerine basmamaya çalışarak. Yine o kazandı, bu oyunu her sabah okula giderken oynuyoruz.
     Yapraklar kaldırımlara sonbaharı etiketlemiş. Önüme bir kaç salyangoz çıktı, eğilip bi güzel inceledim nesi var nesi yok. Sonra bir kaç pet şişe kapağı gözüme ilişti. Aldım yarı ıslak, yarı çamurlu yağmurluğumun cebine koydum. Evde epey çoğaldı ama daha çok, daha çok kapak toplamak lazım. Onlar tekerlekli sandalye olacak.
     Spor aletlerinde bu kez kimsecikler yoktu. Parkın devamlı sakinleri bir kaç köpek ve kedi, sevdirmiyorlar kendilerini.
Dün kurulan pazarın pisliği süpürülmüş, çöpün etrafına dağ yapılmış. Neden bu pazarcı esnafı kendi pisliğini kendi toplamaz? Aslan yattığı yerden belli olmaz mıydı!!
     Hızlı adımlarla çıktım merdivenleri. Ev sıcacık. Boy aynasının karşısına geçip şöyle bi baktım incelmiş miyim diye. Evveeett! ama daha var, bu kez kesin kafama koydum. Salıdan beri tutuyorum pis boğazımı.
     Şimdi birazda eve çalış Newbahar, bugün temizlik günün olsun. Hem hareket ettikçe kalori yakacaksın:))


                                                                                                       

4 Aralık 2010 Cumartesi



Aklımda yazmaya çalıştığım şiirin kelimeleri, dibek taşında misali..
Onlar dolanıyor, ben dövüyorum. Ben dövüyorum onlar isyan ediyor!