.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

27 Ocak 2011 Perşembe

GECEDE



Yağmursuz gece...

Ayın alevinde kaynıyor yıldızlar,

Gündüzleri torbaya koyup

En sırlı düşleri geceler saklar.

Hazinem benim,

Sırrına hayran olduğum karanlık!

Aydınlığını karaya boyayıp

Kırpıp kırpıp yıldız yaptığım yalnızlık.


                                       Newbahar


26 Ocak 2011 Çarşamba

GELİN (ÖYKÜ)

''Sende farkında mısın? havalar soğudukça daha çok anar oldun o günleri?''
    
''Evet, yüreğimin en çok üşüdüğü günlerdi o günler. Şimdi üşüdükçe anımsamam çok normal. Aslına bakarsan mümkün olsa o üşümüş hallarimi unutabilsem. Ama ne yazık ki her kış o kara anılar ısıtılıp ısıtılıp gözümün önüne gelecek.''

''Ne düşünüyorsun?''
   
''İkimizde köylünün şehirli geliniydik değil mi? Bilmem ki hangimiz daha şanslıydık! Kara kışın hem yüreğimize hem bedenimize sürgün yediğmiz günleriydi. Sen köyün bir ucundaydın. Ben daha ortasında. Sen daha kalabalık bir ailenin içindeydin bense yapayalnız.
İkimizde gelindik ya! gelinlik vazifemiz neyi gerektiriyorsa yaptık, öyle değil mi?''

''Bizimde inekler vardı ama ben ahıra girmedim. En azından sen gibi tezeklerle haşır neşirde olmadım''
     
''Evet, ben hem ahıra girdim hem de kendi ellerimle yaptığım tezekleri kış boyu yaktım. Onları kovaya doldurmak için kömürlüğe gittiğimde ne çok üşürdüm bir bilsen! Kovanın en altına az kömür doldururdum, üzerine tezek. Eski bir aliminyum demlikte dolu olan gaz yağını şöyle bir gezdirirdim tezeklerin üzerinde, sonra kipritle bi güzel tutuşurdu ki sorma gitsin. Ne zaman gazyağı kokusu duysam yine hatırlıyorum.''

''Akşamları çekili kadınlar gelirdi size. Hepsinin başında oyalı çekileri vardı yazmalarını sıkan. Ben anlamazdım onların dillerinden ya sen?''
   
''Bende anlamazdım. Çok zaman ellerinde beş şişle ördükleri patiklere dalar giderdim. Motiflerin gece boyu nasıl ortaya çıktığına şahitlik ederdi gözlerim. Onlar hem gülüşüp hemde patik örerlerdi. Hepsi dedikoducu kocakarılardı bana göre.
Biz gelin sıfatıyla kapının eşiğine otururduk. Ordan hizmet için sık sık kalkmak lazım gelirdi ya! Hem baş köşeye, minder üstüne kıç oturtmak büyük ayıp sayılırdı.''

''Gelin dediklerine kızar mıydın sen?''
   
''Kızmazdım sanırım. Hem biz seçmemişmiydik gelinliği? Şehir hayatını bırakıp, yari uzaklara gönderip koca bir seneyi gelin olarak geçirmeyi biz seçmemiş miydik?
En çok ne koyardı bilir misin? Kar yağınca çamaşır durulamak için gittiğim çeşmede ellerim donardı. Öyle bir sızlardıki ellerim. Sonra onları ipe asmak, soğuktan donmalarını seyretmek!
Ayaklarımda çok üşürdü. Karalastik su geçirmezdi ama iyi dondururdu.''

''Amaaannn, geldi geçti işte. Şimdi boş ver bunları''
   
''Evet, geldi geçti tam 15 sene oldu. Çok şey değişti bizim gelinlik hallerimizden sonra. Su geldi çeşmelere, makinalar takıldı, kaynanalar modern çağa alıştı. Hem artık eskisi gibi ayazada çalmıyor yürekler, hem eskisi gibi köyü beklemiyor gelinler.''

21 Ocak 2011 Cuma

GRİPİN NEWBAHAR HALİ

Salak salak baktım... Evet evet tam manasıyla böyle işte bakışım.
Kime mi bu salak bakışlar? elbette monitöre!
Yarı canı çıkmış, dermanı tüm kılcal damarlarından çekilmiş, edepsizce klavyenin her bir tuşunu yalayan parmaklarım...
Neden edebsiz dedim?
Yalaka yalaka, sünepe sünepe yazmaya kalkıyorlarda ondan!
Öncekiler gibi yazının tiryakisi değil, yazmanın tiryakisi olup bu kez saçmaladığı için edepsiz parmaklarım.
Offf! neler saçmalıyorsunuz kuzum? dedi siyah beyaz ekranın içindeki Fatma Girik sureti. Yalnızca aklımdan ama!
Yine ateşim çıkmış olmalı. Salıdan beri umudun kesilmediği bir canım var, henüz çıkmamış. Uff! kulağım çınlıyor yine, oda mı ateşten dersin? sonra bu halsizlik, bu kifayetsizlik, bu edepsizlik...
E be Newbahar, e be Newbahar!!
Gülsen Hocaya takıla takıla seninde ritmin şaştı.  Bir kaç dost muhabbetine nail olayım diye açtığım kapıları geri kapadım usulca. Şöyle bir göz gezdirdim Ecehanın satırlarına, büyük harflerle DOSTUM yazmış gözüme çarptı. Sonra Nihanımın yazısını gördüm, görmemezlikten geldim.
Uyuyordum gece gündüz demeden, yanıyordum hiç ateşi çıkmayan ben! ölüyordum belkide!!
Göz ucuyla şöyle bi çocuklara bakıp geri dalıyordum. Kafama göre sürüne sürüne gittiğim eczaneden aldığım aferin için kendime aferimmm...
Birde yanında inatçı ateşim için Novalgin,
Birde vitamin takviyesi.
Doktor sanki farklı mı verecek.
Sabahın ayazında sağlık için yürüyüş beni sağlığımdan mı etti acep?
Uykum var, uykum var, uykum... Öyle yorgunum ki.

17 Ocak 2011 Pazartesi

HAYKIRIŞ BABA NEREDE?

     Sadece soruyorum işte!
   Tam bir ay oldu sayın Haykırış Baba yazmayalı, haykırmayalı...
   Nasıldır, hasta mıdır?.. yoksa!

   Sadece soruyorum.
   Meraktan, sevdiğimden, haykırışını özlediğimden...



                                         http://harbiye.blogspot.com/.

11 Ocak 2011 Salı

ŞEHİT TEĞMENLERİMİZE...


Sis...

Bir hayalet el  gibi

Sardı helikopterin göğsünü

Sonra,

Toprak ananın göğsüne saldı

ŞehitAli'nin bağrına bastı.

Sis kapladı yeryüzünü

Gökyüzünde kayboldu beden!

Pervane dolandı sisin boynuna

Gökler inledi teğmenlerim uçarken.


Ankara Polatlı'da eğitim uçuşu sırasında düşen helikopterde şehit olan teğmenlerimiz; Ruhunuz şad olsun.

8 Ocak 2011 Cumartesi

SUSTUĞUM KADAR



Sustuğum kadar var oluyorum, konuştuğum kadar yok!

Kayboluyor susmalarda tüm bildiklerim, ben kayboluyorum...



Varlığım derinlerde susmalara gebe kalıyor.

Konuşacak olsam bir doğum sancısında kelimeler...


Ağlıyor, inliyor.


O yüzden susmak lazım... diyorum.


Var olmak için susmak!


Sancılar acıtıyor canımı, canımızı.

Girdabın içinde gayb oluyor kelimeler..


Girdap dönüyor, ben dönüyorum, kelimeler dönüyor...


Tüm kelimeleri toplayıp, üçe beşe bölüyorum.

Sen al, o alsın, şuna ver...


Bende kalmasın.


Ben susuyorum.


Var olmak için susuyorum.


Çünkü ben konuşursam kaybolurum.

6 Ocak 2011 Perşembe

YALAN AVUNTULAR



Havalar soğudu artık.
Ellerim çatlayıp çatlayıp kanıyor.
Ne kadar kremlesem de nafile.
Yaz gibi değil hiç bir şey, olmuyor.

Ne kadar oldu?
Üç, dört, beş mi? saymıyorum artık...
Yalan!
Saydım temmuzdan beri gidişini
Her aya binlerce özlem yazıyor bu uzaklık.

Gün hızlı bitiyor,
Haftalar çabuk geçiyor lakin,
Gelişinin tarihi gelmiyor.

Havalar soğudu artık.
Yüreğim çatlayıp çatlayıp kanıyor,
Ne kadar avunsam, nafile
Hiçbir şey yerini tutmuyor.

Ne vakit oldu?
Gün mü, ay mı, sene mi?...
Düşünmüyorum artık.
Yalan!
Dışarı adım attığından beri,
Her adımına kilometrelerce vuslat yazıyor vakit.

                                    Newbahar

DÜŞ PEŞİME...


     Yine aynı yerde, aynı zamanda onu duraktaki yolcularla fingirdeşirken gördüm. Beni görmesin diye karşı kaldırıma geçtim ama nafile...
Beni görür görmez koşarak yanıma geldi ve yine bacaklarıma sarıldı. Sevdim, sevdim, sevdim...
     ''Benimle gelme, kal. Yürüyüşümü yavaşlatıyorsun''
Dinlemiyor ki!
Beraber yürüdük yine. Bu kez dünden daha kısa kestim yürüyüşümü.

     Eve birlikte geldik. Ben apartmanın kapısını kapatır kapatmaz ağlıyor gibi sesler çıkarmaya başladı içim acıdı. ''Hemen geliyorum, burda bekle'' dedim ama nafile...
Dolapta dünden kalan tavuk parçaları vardı, kaptığım gibi aşağıya geri indim. Beni görünce nasıl mutlu oldu anlatamam.
Tavuğun kokusunu alınca yine ayaklarıma dolanmaya başladı, üzerime atlamaya çalıştı ve kirli patileri eşofmanımı çamurladı.
Olsuuuuuuunnnn.
Sonra başka sokağa götürdüm onu, tek tek yedirdim tavuk parçalarını. En son kalan parçayı bi kenara bıraktım ve köpekcik onu yerken hızla kaçtım ordan.


     Yarın yolumu değiştireceğim. Başka bir güzergahtan yürüyüşümü tamamlayacağım. Biliyorum bekleyecek beni. Ama fazla bağlanmadan bu ilişkiyi bitirmeliyim:))

Birgün bahçemde kedilerimin, köpeklerimin olacağı bir ev hayal ediyorum.

4 Ocak 2011 Salı

SABAH SABAH...

''Oy oy oy sen ne güzelsin'' dedim ve sadece başını okşadım. Hemen bacaklarıma sarıldı, üzerime zıpladı. Oynadım azıcık, kıyamadım kızmaya.

Yolum uzun, hızlı yürümem lazım ama peşimi bırakmıyor. Arada cansız cansız havlıyor ve yürüyüşümü yavaşlatıyor.
Offff, nereye kadar peşimden gelecek hiç bilmiyorum. Karşımdan gelen öğrencilerin peşine takılsa bari diyorum, yada işe gitmek için servis bekleyen şu adamlara.
İnsanların ayakları etrafında iki kere turlayıp koşarak bana yetişiyor. Sevimlide kerata. Yanımda yürümesi hoşuma gidiyor. Tıpkı sisli dağlarımda benimle yürüyen Rafi, Reis ve Dayana gibi.
Ne sisli dağım nede onlar var hayatımda. Sadece köpekleri özledim.
Bir saat süren yürüyüşümü kısa kesmek zorundayım. Kızdım yavruya, bağırdım, ''git, gelme!'' dedim ama nafile...
Pireleride var, arada durup kaşınıyor.
Hah! duraktakilere takıldı. İyi, sevdiler şimdi orda oyalanır. Her zamankinden daha hızlı yürüyorum şimdi, gelmesin, bıraksın peşimi. Gözüm arkada kalacak. Ne yapabilirim onun için! Apartmanda yaşıyorum ve müsait değilim ona bakmak için. Hem hayvan bakacak olsam önce kedi alırım kendime.
Yılbaşı geceside oğluşun arkadaşını evine bırakmak için çıktığımda dönüşte yavru bir kedi takıldı peşime. Onuda sevdim, onuda bırakmak zorunda kaldım.
Hızlan, daha hızlan Bahar, gelmiyor şimdi.