.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

20 Ağustos 2011 Cumartesi

OY OY OYYYY ÇOK TATLILAR YA!

 

        Bundan dört gün önce, iftara tam yarım saat kala sıcak olmayan fakat taze pidemi almak için evden çıktım. Çöpün yanına toplanmış 3 5 velet küçük bir kutunun başını beklemekte ve kutuyu nereye koyacaklarını bilememekte kararsız kararsız bakışıyorlar.
     ''ne var o kutuda bakiiimmm?''

      ''kedi yavrusu var teyzeee''

     ''Aç bakayım şu kutuyu, neden bırakıyorsunuz bu yavrucakları, annelerini emerken, henüz yeni gözleri açılmışken?''

      ''.... teyze atın bunları, dedi. Bodrumda istemiyormuş''

       ''eee geri götürün saklıca, anneleri çok arar şimdi. Hem emzirmek ister. Bırakırsanız ölürler''

        ''Kapıda bekliyor ... teyze, görür bizi''

        Çöpün yanında bekleşiyor koca koca sokak köpekleri, viyyak viyyak sesi duyan it geliyor havayı koklaya koklaya. Alsam eve götürsem bi türlü, bıraksam bin bir türlü. Nasıl bırakılır, ölüme terkedilir hayvancıklar? Hemde şu mübarek günlerde, hemde şu sıcak günlerde, hemde daha taptaze, anne sütüne muhtaç iken...

         Tuttuğum gibi kucaklıyorum koliyi, birlikte fırına, ordan eve gidiyoruz:) Çocuklara diyorum ki:

          ''Tanrı Misafiri''

          Nasıl beslenir, ne yerler, nasıl bakılır? Benim hiç kedim olmadı ki!

           Hep kedim olsun istedim, ama eşim istemedi, bakacak fırsatım olmadı, sürekli yer değiştirmeler, ev değiştirmeler. Böylesi büyük bir sorumluluğu nasıl alabilirdim ki? Hep ''Bir kedim bile yok, anlıyor musun'' diye diye geçti yıllar.

     İnternette kedi bakımı ile ilgili siteler sağolsun, bir bir anlatmışlar nasıl bakıldığını. İçinde yumurta sarısı olan bol proteinli bir süt hazırlıyorum onlara. Birde biberon aldım, içişlerini görmelisiniz. Bebek gibiler, kokumu alıyorlar ve üzerimden inmiyorlar. Bazen birlikte uyuyoruz:))

       Çok güzel bişey ya, yar uazakta ama ona dahi gösterdim. Ah şu teknoloji, ah şu 3G li telefonlar:) Böyle özel ve güzel durumlarda iyi bişey şu 3G ama ah yarin ben dışardayken arayıp ''ne giydin, göster'' diye sorması olmasa :))

     Hayvanları sizde sevin, insana kendini iyi hissettiriyor.

                                                                                              Muhabbetle

15 Ağustos 2011 Pazartesi

ÇEKİRDEK!!!

   


                                                 
      Sabahın köründe yazacağım illaki. Yazacağım yazmasına da yazdıkça cinlerim tepeme çıkacak.
Güzel şehrimin Ramazan Ayı etkinlikleri oluyor her akşam. Tasavvufuymuş, mehteriymiş, semazeniymiş ve fasıl heyetiymiş koca koca, yemyeşil ve üstelik yepyeni, sulak parklarımda insanlara hoş vakitler geçirtmekte.

    Seviyorum bu tür etkinlikleri ama gidip gelmek problem. Geçen akşam babacığımı ikna edip semazenleri izlemeye gittik. Bizim insanımız yeşil bulmaya görsün hemen çullanıveriyor çimlerin üzerine. Sanırsınız gece pikniğine gelmişler, ekmeğini aşını, çayını kapan çimlere şööööle hayvanca içgüdülerini sere sere yayılmakta...
İçimden sövüp süpürüyorum ya şu mübarek saatlerde Allah affetsin gari.

     Birde çekirdek çitleyen iki ayaklı mahluklar var. İnsan diyesim gelmiyor, çekirdek çitleyip çitleyip yere atanlar lütfen üzerine alınsın. Gerisine sözüm meclisten dışarı.

     Adamın karşısına oturduk, çocuklar ve babam. Adam hayattan bağını koparmış (ipini koparmış hayvan), avucunda çekirdek çitleyip çitleyip iki bacağının arasına kabuktan dağ yapmakla meşgul.
Zaten oturduğumuz bankın önünde var bi kabuktan dağ.
Dik dik bakmamıza, yerdeki kabuklara bakıp söylenmemize aldırmıyor beyefendi!

     Ahhh şu semazenler! başları dönmüyor mu? (millet izlemekten öte fısır fısır bu soruyu kendine, yanındakine ve arkasındaki ahaliye sormakta)
Yanımda bir gurup genç kız, onlarda çekirdekle huşu içinde dönmekteler. Gözleri sahnede, elleri ve dişleri çekirdekle huzur bulmakta!
Dayanamayıp yerdeki kabukları gösteriyorum. (Biraz insanlıktan nasiplerini almışlar ki utanıyorlar)

     Takıntım var feci derecede çekirdek yiyip kabuklarını yere atanlara. Erkek olsam dalacağım tekme tokat. İşte kadın olmanın en zor yanı. Tutuyorsun, sövemiyorsun, ahhhhhh ahhhh! ah!

     Bir gün döveceğim birini :))

9 Ağustos 2011 Salı

HER ŞEY SADECE BİR HİÇTİ ASLINDA!

      Akşamları çayımı yalnız içerken, komşu apartmanların balkonlarında muhabbetler demlenir. Kimi çayının tadını bozan şekeri acelece karıştırır, kimi ev sahibesiyle sohbete başlar.
Ben yalnız oluyorum.
Kimse misafirliğe gelmiyor canözüm gitti gideli. Hiç misafir telaşlarım olmuyor. Akşam vakti yaklaşınca koşturmaca evine yetişen adamı görüyorum her gün. Balkonda bekleyen karısı...
Ben kimseyi beklemiyorum.
Önümüzde ki bir senenin bana getireceklerini düşünmekten, vakti nasıl dolduracağımı bilememekten yoruldum. Okul yükünün ağırlığından, kapıdaki kışın soğukluğundan...
Ve onu her gün özlemekten yoruldum.
Gelip gelmeyeceğini bilememekten, gelmeme ihtimalini düşünmek istemememe rağmen düşünmekten..
KORKUYORUM!
Saat 4 oldu, sahura kadar uyumuyoruz. Sonrada öğlene kadar yatıyoruz. Havalar sıcak ve tüm gün, tüm uzun gün bir oyana bir bu yana devrile devrile geçiyor.
BOM BOŞ!
Yazmıyorum bu aralar. 4 gündür bilgisayar yoktu zaten. Çocuklar ve ben ne kadar bağımlısı olmuşuz şu mükemmel aletin!
Dört gözle bekledik tamir olup gelmesini, heyecanla, ilk önce kimin PC başına oturacağını tartışmakla...
Çocuklardan anca bu saate düştü bana.
Yine çay demledim, komşu apartmanın balkonunda sahur yapan ailenin sesi eşliğinde.

Onlar kalabalık ben ise yalnızım. Çok özledim Canözümü.

2 Ağustos 2011 Salı

Öleceği vardı, öldü de!?...

Serçe 3    Öğle sıcağında, kaldırım kenarında ergen bir serçe...
Ne yeni doğmuş kadar küçük, ne de olgunlaşmış bir serçe kadar büyük. Öylece, kıpırdamadan duruyor.

Elimde ki pazar poşetlerini bırakamadığımdan oğluşdan yardım istedim.

--Alperen!... yakala şu serçeyi

Uğraşmasına gerek kalmadan serçe avuçlarında oğluşun. Az biraz çırpınıyor sadece.

--Bekle bekle! diyorum, seni kedilerden kurtardım. Şimdi eve çıkıp sana su vereceğim. Belki birazda ekmek. Ama bilmem neler yersin, ekmek falan ha!

İşaret parmağımdan damlayan suyu içiyor. Önce gagasını açmadı ama sonra içti. Islattığım ekmek içini ağzına tıkmasaydım keşke...

Ama minicik minicik verdim, yiyor sandım, karnı doyacak, iyileşecek ve uçacak. Hatta iyileşip bizim kuşumuz olacak!!

Sonra çırpındı.

--Ölüyor, ölüyor!

Yere bıraktım, ayakları bir iki kere daha kıpırdadı.

Ben mi öldürdüm bilemedim.