.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

30 Ekim 2010 Cumartesi

ÇOCUKLARIMIN BÜYÜKANNEANNESİ

  
     Kurulmuş bir makine gibi hem başını sürekli sallıyor hem de fısır fısır konuşuyordu. Ben karşısında oturuyordum ama onun başı bana çevrilik, gözleri başka yöne bakıyordu. Arada gülümsüyordu, gözleri parlıyordu. Sonrasında geriye kaykılıp gözlerini kapattı ve dinlendi...
   Kaç kere bu sahneye şahit oldum!...
Bazen ne dediğini anlamak için daha yakınına oturdum. Dinlendiğini anladığı zaman son kelime sesli çıkıyordu ağzından ve kafası aynı biçimde öne arkaya sallanıyordu yine.
    Dün akşamda fısıltıyla ''altı tane plastik çay bardağı altlığı aldım pazardan, çok güzeldiler, gittiğimizde gösteririm'' dedi. Hiç gidemeyeceği bilmediği evini düşünerek...
''Etaminlerimi hep topladılar. Türkevine götürdüler'' işlediği tüm el işlerinin müzede sergilendiğini zannederek!...
    Hayırsız dayım ve onun pasaklı karısının sahip olamadığı yüzlerce antika... Yok pahasına satılmış ve parası içkiye yatırılmıştı. Tek oğlan olduğu için üzerine titrenilen dayım dedemin vefatından sonra sahip olduğu bıçakçı dükkanını batırmış, anneanneme sahip çıkmamıştı. Sonrasında kızlar dedemden kalan emekli maaşınada el koyunca önce delirmiş, sonrada bizlerle irtibatını kesmişti. 
     Bu yüzden on yıldır dedemin mezarında kemikleri sızlıyordur muhakkak.
     Dün akşam anneannemin fısıltılarına kulak kabartmışken bunları düşündüm. Sakat tek koluyla dedemin sağlığında subörekleri yapar, baklavalar açardı. Şimdi sadece ölümünü mü bekliyor!?
     Bir kaç gün sonra İzmirdeki teyzemin yanına gidecek. Kışları teyzem, yazları annem bakıyor. Yeri yurdu olmayan çocuk gibi. Elinden tutulup kim nereye götürürse.
      Anneannem; ailemizdeki son koca çınar!


Anneannemle ilgili daha önce yazmış olduğum yazı:

ZEHRA HANIMIN NALINLARI...



  Her sömestir tatilinde, anneannemin eski Burdur sokaklarında bulunan, eski ama tarihi evine misafir olurduk.


İki katlı bu ahşap binaya uzunca, parke taşlarlarla kaplı, Burdur Ulu Camiinin yanında ki ilk sokaktan dönünce ulaşırdık. Yeni Burdur'un havasından ayrı bir eskitme havası vardı bu sokakların. Birkaç küçük semerci dükkanı, nalıncı Osman Amca'nın dükkanı, manifaturacılar bu sokağın devamlı sakinleriydi o zamanlar.





Birde saat kulesi ve Ulu Cami eşlik ederdi bu parke taşlı sokağa. Her saat başı, yankılanırdı ”dan…dan” sesleri ve namaz vaktinin habercisi ezan sesleri...





Ahşabın bütün mütevaziliği her iki katınada yansımıştı evin. Üst kata çıkıldığında geniş bir salon karşılardı, duvarında kahve içen kadınlar temalı bir duvar halısı, antika bir komidin, üzerinde bordo renk üzerine yaldız işlemeli cam lambalar, bir kenarında yine bordo renginde ahşap kakmalı sandalyeler…


Salondan diğer odaya açılan kapı ise evin misafir odasıydı. Yine ahşap çeyiz dolaplarının bulunduğu bu oda, el işi danteller ve kaneviçelerle süslü, doldurulmuş hasır yastıkların süslediği sedirlere çevriliydi.


Biz üst katta kalırdık, anneannem sabah ezanıyla uyanırdı. Derin sessizliğe bürünmüş ev ezan sesi ve saat kulesinin seslerine kulak verirdi. Tabi ki bizde…





Bir de öyle bir ses vardı ki, o esasında anneannemin uyandığının habercisiydi. Ayağında nalınlar olduğu halde anneannem ahşap trabzanlara bile dokunmadan kibarca yukarı çıkardı. ”Takıdık, takıdık….takı..tak.., ''Zehra Hanım geliyor, şimdiiii!.. soğuklukta ki (balkon) çiçeklerini sulamayaaa…!”


Aslında nalınların demek istediği buydu o zamanlar. Biz yanlış anlardık, sabah sabah ne bu gürültü diye hayıflanırdık.


1982 de yine yarı yıl tatilimizi geçirmek için gittiğimiz bir dönemde ev, gecenin karanlığını saran kırmızı alevlere teslim oldu. Bu sokakların öyle bir özelliği vardı ki evler birbirine bitişik bir vaziyette ve daracık sokaklara yapılandırılmış bir haldeydi. Yan komşunun evinde çıkan yangın, anneannemin evine de sıçramıştı. Ne yazık ki daracık sokaklarda kendine güç bela yol açan itfaiye yangını söndürmekte geç kalmış, herşeyin kül olmasına kimse engel olamamıştı. Biz, karşıdan korkuyla alevlerin evi esir alışını izlerken eskiye ait ne varsa bir bir yitip gidiyordu.


Osmanlı mimarisini taşıyan ahşap ev, içinde ki tüm antikalar, çocukluğuma ait tüm anıların kalesi ve nalınlar...


O günlerden sonra anneannem hiç nalın giymedi ayağına. Zaten ne o nalıncı Osman Amca kaldı nede başka nalın ustası. Sadece Ulucamii çadırvanını süsledi o eski nalınlar.



17 yorum:

  1. Sayın Newbahar kardeşim,
    Bu güzel anlatımınız beni nerelere götürmedi ki askerlik yaptığım BURDUR gözümün önünden film şeridi gibi aktı. Tatlıcı Memet (Mehmet ama bizler Memet diye çığırırdık) amca vardı Tugayın hemen yanı başında, gider sohbetler ederdik.. Bize ağabeylik yapar, nasihatler ederdi.. Sıcacık böreklerinden, gözlemelerinden yedikten sonra tatlımızı ısmarlamayı hiç ama hiç asla unutmadı. Yıllar sonra sırf özlediğim için ziyaret amaçlı geldiğimde ise ne tatlıcı amca kalmıştı ve ne de binası göremeden ayrılmıştım Burdur'dan..
    Sevgili Anneannenize öncelikle sağlıklı bir yaşam diliyorum ve ne mutlu ki seven çocukları ve torunları var ve sizler sayesinde dostları..
    Kocaman yaşamları adeta ders verir niteliktedir biz insanlara.. Bilgi küpüdürler adeta..
    Leb derken leblebiyi çözenlerdi onlar çünkü tümüyle herşeyleri doğaldı..
    Yapmacıkları olamazdı sadelikleri severlerdi.. Kötülük nedir bilmezlerdi dostlukları harikaydı.. Sevdiğine sevdim der sevmediğine ise sevmedim derlerdi açık sözlüydüler..
    Yürekleri mangal gibiydi ve de cesurdular, korkaklık onlar için bilinir bir şey değildi çalışkandılar, tembellik mi o nedir hiç tatmadılar ki.. Acılar yaşadılar ama hissettirmediler ki... Sevinç yaşadılar ortaklaştılar.. Aş buldular paylaştılar, kıskançlık nedir bilmediler..
    Hey koca dünya..
    Sevgili Anneannenize yüce rabbimden uzun ömürler diliyorum. Her daim olduğu gibi bugünde yarında desteklerine ihtiyacımız olacağı bir gerçektir çünkü onlar tarihtir bir çınardır. Rabbim eksikliklerini yaşatmasın.
    Bu güzellikleri paylaştığınız için sizede çok teşekkür ediyorum kardeşim.
    Mutluluk ve sağlık dileklerimi iletiyorum.
    Sevgi ve saygılar sunuyorum.

    YanıtlaSil
  2. Yıllar varki bende gitmeyeli çok uzun zaman oldu. Aslında çok şey bıraktık hiçbirşeyimizin kalmadığı o şehirde.

    Anneannem daha çok özlüyor oraları biliyorum. Ama o şehirde ne sizin Memet Usta, ne Zehra Hanım ne Bıçakçı İsmail Amca (dedem) kaldı artık..

    Çok teşekkür ederim ziyaretiniz ve gönlünüzden dökülenler için.

    Saygılar

    YanıtlaSil
  3. Çok duygulandım, biraz korktum,ve yine baskın duygu anlatımındaki yalınlık ve içtenliğe hissettiğim hayranlık oldu.
    Aslında ben, çok yaşlılardaki kafa karışıklığını Allahın bir hediyesi olarak düşünürüm.Geçmişte bir yerlerde takılı kalmak bu günü ve içinde bulunduğu çaresizliği yoksunluğu idrak etmekten daha güzel bence.
    Tabii ki onu sonuna kadar rahat ettirecek senin gibi sevgi dolu torunu ve akrabaları olduğu sürece.Olmayanın vay haline...

    YanıtlaSil
  4. Yıllar yoruyor eskitiyor ama anılarda yaşanıyor dün gibi,,, bu günü seçemesek te...
    Yine sanki bir roman okur gibi okudum senin bu güzel anlatını dün bu gün iç içe vefalar vefasızlıkla sarmaş dolaş olmuş ister istemez çocukluğuma gittim yüzümde tatlı bir gülümseme ile ve çok özlediğim o günleri dolaştım vefayı paylaşımı varlıkla yokluğun harman olduğu o günleri bu güne gelince ne yazıkki unutulmuşluklar ve sadece hesap kitap yapılan varlık içinde yavan yaşadığımız HAYATLAR ne çok şeyi kaybettik...canım arkadaşım sevgiler yolluyorum sen hep yaz yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil
  5. bunlar ve daha birikecekler.. "nalınların çığlığı" adlı bir roman olursa bir gün... beni hatırla sevgili Newbahar..
    Anneannelerin kaderi dedim, mihriban hanıma benzeyen neneye bakıp??

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Asuman Hanım, ben ve çocukları görünce yüzündeki gülümsemeyi bir görseniz..
    Onun çok uzun zamandır göremediği iki torunu daha var, dayımın çocukları. Onları ölmeden görebilir mi dersiniz? Biz bilmiyoruz:(
    En iyisi kafası karışsın ve özlemesin sevdiklerini ve yaşadığı kötü hikayeyi.

    Evet sevgili Gül, yılların yorgunluğunu bugün dinlenerek atıyor sanırım. Vefasızlıkları düşünmeden, gelecek planı yapmadan...

    YanıtlaSil
  7. Kalemimin İncisi...
    Kitap düşüncesini imkansızlıklar dahiline katıp her seferinde rafa kaldırdığımda bir gün o raftan indiriveriyorsunuz.
    Beni uzun uzun düşüncelere salan desteğiniz...

    Nalınların çığlığına kulak verirsem birgün! çok isterim biliyorsunuz.

    YanıtlaSil
  8. Sana çok kızıyorum Newbahar. Uyumaktan yazdıklarını toparlamaya mecalin kalmıyo ben biliyorum.
    Ne dememi bekliyorsun?
    Sadece şundan eminim ki, yazacakların en az yazdıkların kadar şahane olacak, ah bir uyumasan bu kadar çok!

    YanıtlaSil
  9. Sen bana hep kız olur mu? Senin kızmalarını seviyorum ben ve inatla uyumaya devam edicem sanırım!!

    Sanırım yazacaklarımı toparlamam kesin bir karar vermeme bağlı. Ve bu karar ben boşluğa düştüğüm gün benim asılacak tek dalım olacak.

    YanıtlaSil
  10. Herkesin geçmişinde nostaljiyle andığı böyle anneanneler, babaanneler, nalın sesleri vs. vardır sanırım.
    Ben de İstanbul'da babaannemin sabah erken kalkıp kahvaltı hazırlarken çıkardığı sesleri hatırlıyorum. Çok erken kalkardı hep, saat 6-7 civarı. 4-5 yaşlarındaydım. Mutfakta çıkardığı sesler hoşuma giderdi. "Babaannem kalkmış, demek ki sabah olmuş" diye fırlardım yataktan ben de. Balkona çıkar, temiz havayı içime çeker, kuş seslerini dinlerdim. İçim huzur ve mutlulukla dolardı. Çok güzeldi çok:)

    YanıtlaSil
  11. Merhabalar,

    Önce çocuklarınızın büyükannesine, Yüce Allah'tan sağlık, sıhhat ve hayırlı bir ömür dilerim. Onu ve nalınlarının anısını anlatan bu güzel yazıyı bizimle paylaşan kalemi ve yüreği kutlamakla birlikte sağlık ve mutluluklar dilerim.

    Ne mutlu size ki, böyle bir cevheriniz ayakta duruyor. Biz hepsini kaybettik, kimse kalmadı...

    Sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
  12. Sayın ve sevgili Sihirli yazılar, çocukken mi huzurluyduk yoksa onlar mı hep huzur doluydu?

    Ne güzel günlerdi. Huzuru bulduğumuz günler!..

    Hoşgeldiniz Recep Baba, geçen aylarda rahatsızlandı anneannem. Korktum bir gün er geç olacak olanı yaşamaktan.
    Bu sene yüzündeki derin izleri, nefes alışlarını hafızama alıyorum.
    Sesi güzeldir, şiir yazardı eskiden. Çocuklara maniler okur. Gönlü razı gelince söylediği şarkıları hemen kaydediyorum.

    YanıtlaSil
  13. Çok güzel bir anlatımdı... Annannene sağlıklı uzun ömürler diliyorum... Selam ve sevgiler.

    YanıtlaSil
  14. kalemden inciler dökülmüş beyaz sayfa üzerine
    yüreğine sağlık arkadaşım...

    YanıtlaSil
  15. Sevgili newbahar ne mutlu sana anneannen yaşıyor ve onunla birlikte geçmişe yolculuğa çıkabiliyorsun benim de anneannemle ilgili anılarım çok..belki bir gün yazarım..sevdikleri ile birlikte yaşlanmak güzel bir olay..sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  16. Sevgili Nevbahar Hanım.. Evet dayanılır gibi değil. Facebookta arkadaşlar paylaşmış. Dayanılır ve inanılır gibi değil. bu reklam gerçekmiş ve yayınlamamışlar. Googlede arandığı zaman görünüyor. Fordun yayınlanmayan reklamı diye.. Vicdansızlık aldı başını gidiyor.. Ne kadar çok vicdansız insan profili varmış ülkemizde. Buna gerçekten çok şaşırdım..

    YanıtlaSil
  17. Sevgili Nevbahar hanım.. Sayfanıza girdiğimde sürekli virüs uyarısı veriyor.. sitekodları/saat kodları yazıyor.. Sanırım biryerden aldığınız bir saat kodu virüslü..

    YanıtlaSil