.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

15 Haziran 2010 Salı

YAĞMURDAN ISLAK (7.BÖLÜM)

     Sabah sabah mutfaktan gelen şarkı mırıltıları uyandırdı Zerrin'i. Naci Bey bir yandan kahvaltı hazırlıyor bir yandan da en sevdiği Türk Sanat Müziği eseri olan Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağını mırıldanıyordu.


''Bir kızıl goncaya benzer dudağın

Açılan tek gülüsün sen bu bağın

Kurulu kalplere sevda otağın

Kimbilir hangi gönüldür durağın''

Zerrin bu şarkıyı eskilerden hatırlıyordu. Annesi ne vakit dikiş makinasında Zerrin için bişeyler dikmeye başlasa muhakkak bu şarkıyı söyler, Zerrin'de yeni giysisinin heyecanı içinde annesine eşlik ederdi.

''Her gören göğsüme taksam seni der

Kimi ateş, kimi yaktın beni der

Kimi billur bakışından söz eder

Kimbilir hangi gönüldür durağın''

     Şarkının ikinci kıtası Zerrin'in dilinden dökülürken Naci Bey şarkıya eşlik edercesine salına salına Zerrin'in yanına geldi. ''Günaydııın Zerrin Hanım'' dedi neşeli bir ses tonuyla. Zerrin nihayet günlerden sonra içten bir gülümsemeyle Naci Bey'e karşılık verdi ''Günaydın Naci Amca''

     Mutfaktan gelen cızırtı seslerine karışık yanık kokularıyla kendine gelen Naci Bey ''Eyvah! Sucukları Yaktık Zerrin'' diyerek mutfağa koştu. Zerrin bu sabah gayet iyi görünüyordu. Hafif yanmış sucuklarla ziyafete dönen kahvaltı sofrasına sımsıcak muhabbet eşlik ediyordu o sabah. Kahvaltı sona erdiğinde Naci Beyle Zerrin birlikte toparladılar masayı. Ne kadar bulaşıkları Zerrin yıkamak istediysede Naci Bey buna izin vermedi. İkisinin bulaşık tartışması arasında kapı bir kaç defa çalındı.

Zerrin kapıyı açtığında karşısında elllerinde çiçekler olduğu halde bunaklar kahvehanesi ahalisinden beş, altı ihtiyarı ve Ömeri buldu.

      İhtiyarların şehrin ayaklı gazeteleri olduğunu düşünen Zerrin kendisinin hasta olduğu haberini nerden duyduklarını sormadı. Biliyordu ki onlar şehirde olup biteni en çabuk duyan ve duyuran ihtiyarlardı. Bir yandan çiçekleri alırken bir yandanda ihtiyarlara oturmaları için yer gösterdi. İhtiyarlar hep bir ağızdan geçmiş olsun derken, aralarından biri ayrıyetten ''başın sağolsun kızım'' dedi. Bu densiz ihtiyarın ani çıkışı diğerleri tarafından öfkeyle karşılansada iş işten geçmişti artık. Kısa suskunluğu Zerrin'in çığlıkları bozmuştu bile. Zerrin ağabenyinin ortadan kaybolmasına çoktan alışmıştı. Zaten Zeynel ona gerektiği gibi abilik yapmamıştı ama Zerrin bir abisi olduğu için kendini şanslı sayıyordu. Bir gün döneceği ümidiyle beklediği ağabeyinin hiçbir zaman dönmeyecek olması Zerrin'e yeniden ölüm acısını yaşatıyordu. Bu havayı bozan acı haberin ardından ihtiyarlar müsade isteyip evden ayrıldı.

     Ayrı bir köşede Zerrini teselli etmeye çalışan emlakçının ve Ömerin teselli sözleri kar etmiyordu. Zerrin hayatı boyunca sevdiklerini kaybetmiş, tutunacak tek dalı olduğunu düşündüğü ağabeyinide yitirmişti. Artık hayat değil, yaşamak anlamsız geliyordu Zerrin'e.

Haberin tazeliğiyle böyle düşünüyordu Zerrin. Zamanla nasıl diğer yitirdiklerine alıştıysa güçlü kalbi, Zeynel'in yokluğuna da alışacaktı elbet.

     Zerrin'in eve dönüşünden bir kaç gün sonra Naci Bey evden ayrıldı. Zerrin artık eski hayatına geri dönmüştü. Ne aklında Dr. Tuncer vardı nede ağabeyi. Yine eskisi gibi emlakçı dükkanına gidiyor, dönüşte bunaklar kahvehanesi ahalisiyle laf yarıştırıyor ve akşam dokuz buçuk olduğu vakit dışarı çıkıp ağaçları sulayan Rafi ve çakırkeyf Ömer'i izliyordu. Bazı günler oluyordu ki Zerrin de onlara katılıyor birlikte havanın soğuğuna aldırmadan sokaklarda geziyorlardı. Yine birgün bu sokak turlarından birinde karşılarına Ali İhsan çıktı.

     ''Aliİhsan aşkolsun sana. Nerelerdesin? İnsan bi merak edip gelmez mi beni ziyarete'' diye gülerek sordu Zerrin. Ali İhsan çoğu gün ve gecelerde Zerrin'i düşünmüş ama bir türlü cesaretini toplayıp onu görmeye gitmemişti. Gitseydi, gidebilseydi eğer duygularını daha fazla zaptedemeyecek Zerrine aşkını itiraf edecekti. Zerrin'de geçen günler içinde Ali İhsanı merak etmişti. Hastaneden çıktığı gün onun sessiz sedasız gitmesinin sebebini bilsede, bir kere olsun ziyaretine gelmesini ummuştu. İkiside Ali İhsan'ın duygularını biliyor fakat birbirlerine bu konu hakkında hiçbirşey söylemiyorlardı. Bu onlar için bir oyun gibi olmuştu. ''Senin bildiğini bende bilirim oyunu''

     Ali İhsan, bu zamansız karşılaşmadan memnunda fakat Ömer için bu pek keyif kaçırıcı olmuştu. Zerrinle abla kardeş gibi gezerlerken bu adamda nerden çıkmıştı! Ömer bunları düşünürken bir yandanda onların ayaküstü muhabbetine kulak kabartıyordu.

Ali İhsan uğramayışının sebebini depoda yalnız olmasına bağlayarak geçiştirdi. Konu depodan açılınca Zerrin Ali İhsanın hiç beklemediği soruyu sordu. ''Zeynel'den haberin vardı değil mi Ali İhsan?''

Ali İhsan ne cevap vereceğini bilemedi. Ama daha önceden düşündüğü gibi ağabeyinin ölüm haberini Zerrin Zamanı geldiği gün öğrenmişti işte. ''Evet vardı Zerrin'' dedi Ali İhsan. ''Sen hasta olunca ben sana söyleyemedim.''

Zerrin kırılmamıştı Ali İhsana. Bir insanın iyi niyetinden kaynaklanmış bu gecikmeye kırılacak kadar katı kalbi yoktu Zerrin'in.

     Saat yirmiüçe yaklaşırken Ömer ertesi günkü okulunu bahane ederek yanlarından ayrıldı. Şimdi bu iki aşktan yaralı kalp yine yağmura eşlik eden bir gecede yolları adımlıyorlardı. Yağmurun Zerrine olan vefasız etkisi ikisininde umrunda değildi. Yağmur bir kez daha Zerrin'in siyah saçlarını okşadı, bir kez daha gece yağmurun koynuna daldı.

     Saatler geceyarısına değmek üzereydi artık. İkisininde zaman zaman kaçamak bakışlarında ki gözleri yakalanmış bir suçlu edasıyla ıslak kaldırımlara bakıyordu. Yağmur az önceki şiddetinin ardından ahmak ıslatan halini almıştı nihayet. Eve dönüş yolunda ilerlerken Ali İhsan cesaretini toplayıp nihayet Zerrin'in üşümüş ve ıslak ellerinden tutuyordu.

                                              .../...

1 yorum: