.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

17 Haziran 2010 Perşembe

YAĞMURDAN ISLAK (SON)

     Odanın sıcaklığı yavaş yavaş düşüyordu. Tekrar yakmaya gerek görmedi Zerrin. Zaten yatacaktı, vakit hayli geç olmuştu. Dışarda yağan yağmur kesilmiş yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı. Uykuya dalan gözlerin yeniden açılması uzun sürmedi.


     Yine öksürükler boğuyordu Zerrin'i. Bu sefer ki daha da kötüydü sanki. Öksürdükçe boğazı yanıyor, göğsünde ki ağrılar dayanılmaz hale geliyordu. Güç bela kalktığı yerinde kısa bir süre oturarak sakinleşmeye çalıştıysada bu fayda etmedi. Her öksürükte ciğerlerinin yerinden söküldüğünü hissediyordu. Öksürdü, öksürdü Zerrin. Nefes alma çabalararı pek fayda etmiyordu. Masaya dokundu elleri,sandalyeleri devirdi. Yerdeki halı üzerinde sürünen bedeni halının toplanmasına yetti. Üzerindekileri yırtıp atmak istiyordu artık, sanki çırılçıplak kalsa daha bir rahatlayacaktı. Ya böyle sürünecek yada ruhu özgür kalacaktı. Yoruldu Zerrin, kapıya doğru uzanmış kolunda son bir derman kalıncaya kadar ayağa kalkmak istedi, kalkamadı. Derinden gelen hırıltılı son nefesle nihayet Zerrin'in ruhu bedeninden çıkıp gidiyordu.

     Güneşle uyanan şehrin sokakları, işlerine yetişmeye çalışan insanlarla doluydu. Naci Bey de bu koşuşturma içinde yerini almış Zerrinağme'ye doğru gidiyordu. Ali İhsan da Zerrin'e süpriz yapmak için daha önceden anlaştığı bir matbaadan, basılan düğün davetiyelerini almak için yola çıkmıştı. Naci Bey kafeyi açtığında içeri bir yığın müşteri akın etmişti. Naci Bey bir yandan söyleniyor bir yandan da siparişleri almak için masa masa koşturuyordu. ''Ah!..ah! siz bi gelin bakalım, gelinde görün bu yaşlı adamı kafede yalnız bırakmak neymiş. Bi gelin kulaklarınızı çekicem sizin''

     Ancak öğlene doğru kafeye gelen Ali İhsan içeride Zerrin'i göremeyince ani bir dönüş yaparak koşmaya başladı. Naci Bey anlamıştı bir terslik olduğunu ama bu müşteri yoğunluğunda Ali İhsan'ın arkasından gidemezdi.

     Ali İhsan eve geldiğinde yumrukları sanki kapıyı delecekti. Arada kulağını kapıya dayıyor Zerrin'den gelen bir ses duyma umuduyla nefes bile almadan bekliyordu. Geri geri gidip kapıya yüklendiğinde Zerrin'in cansız bedeni karşıladı onu.

Kollarına aldığı Zerrin'i bir kaç kere sarstı, sarstı... Kuş gibi hafiflemiş bedenini kucaklayarak merdivenlerden indi. Cebinde ki düğün davetiyelerinin bir kısmı basamaklara saçılıyor, bir kısmıda yolda ki çamur birikintilerinin kirli renkleriyle damgalanıyordu.

Bunaklar kahvesi ahalisi de çoktan yoldan geçen bir taksiyi durdurmuşlardı bile. Taksicinin ''atla, abi!'' sesine arabanın gazlama sesi karıştı.

     Hastaneye geldiklerinde hastane personelinin alışık olduğu acı bir fren sesiyle sedye yerini bulmuştu çoktan. Acil odasına alınan Zerrin için yapılacak hiçbirşey yoktu artık. O ruhunu teslim edeli çok olmuştu. Onu muayene eden doktorlar arasında Dr. Tuncer de vardı ve Tuncer ilk aşkının yüzünü son kez görüyordu.

Yapılan otopsi sonucunda raporlara ölüm nedeni olarak ''Zatürreye bağlı solunum yetmezliği'' yazıldı.

     Zerrin'i son yolculuğuna uğurlamaya gelenler arasında her zaman ki gibi bunaklar kahvesi ahalisi, Ömer, Rafi ve elbette Naci Bey ve Ali İhsan'da vardı. Zerrin'in üzerine kürek kürek atılan topraklar nihayet tükenirken küçük gömütün başında yalnız Ali İhsan ve Naci Bey kaldı. İkiside bu zamansız ayrılığın dayanılmaz acısıyla yaşayan bir ölüden farksız, taze mezarın tümsek yapan toprağını avuçluyorlardı. Ah bir çıkabilseydi Zerrin içinden... Ah bir yeniden gülebilseydi onlara...

     Zerrin'in vefatından iki hafta geçmesine rağmen Zerrinağme'yi halen açmamışlardı. Kendini biraz olsun toparlayan Naci Bey, Ali İhsanı evinde saç sakal birbirine karışmış bir vaziyette buldu. Niyeti uzun uzun konuşmaktı elbet ama bu iki acılı beden yan yana geldiklerinde ağızlarından bir tek kelime dahi dökülmedi. Anca zaman zaman sırasını bekleyen gözyaşları, sırası geldiğinde yanaklarından süzülüyordu.

Ali İhsan, Naci Bey'in neden geldiğini azda olsa anlamıştı. Zerrinağme, Zerrin'in onlara emanetiydi ve emanete sahip çıkmak için henüz çok geç değildi. Ama Ali İhsan Zerrin'siz o kafeye yeniden nasıl gidebilecekti, işte onu bilmiyordu.

     Ertesi gün Zerrinağmeyi açan Naci Bey tezgahın arka tarafına geçmiş yeni aldığı kahvaltılıkları soğutucuya dizmekle meşguldü. Kapının açılmasıyla içeri giren bir kaç müşterinin arkasında biri daha vardı ki, o Ali İhsan'dan başkası değildi.

     Mevsimin bahara döndüğü günler gelmişti nihayet. Akşam üzeri oldu mu, güneşin batışına eşlik eden kırlangıç sesleriyle yankılanıyordu sokaklar. Gecenin ılık ikliminde yine Rafi ve Ömer her zaman ki saatte yürüyüşe çıkıyorlardı. Her yürüyüşün sonunda Ömerin gözleri Zerrin'in penceresine takılır ve sanki hala Zerrin ordaymış gibi gülümseyerek pencereye doğru el sallardı.

Yine bir gün Ömer tam kolunu kaldırıp el sallayacağı sırada pencereden bakan saçları ağarmış bir adamın sokağı gözleriyle taradığını gördü.

Bu adam onbeş yıl önce ailesini sessiz sedasız terkeden Orhan Bey'den başkası değildi. Zerrin'in babası Orhan Bey!...

     Bunaklar kahvesi ahalisi, o yıllarda Orhan'ın gidişiyle ilgili hiçbir şey bilmedikleri için yorum yapamamışlardı ve şimdi de dönüşüyle ilgili bir yorum yapamıyorlardı.



                                                                            BİTTİ

                                                                          newbahar

8 yorum:

  1. Hazin ama hoş bir final. Baştan sona ilgiyle okudum, devamını sabırsızlıkla bekledim. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Önce seni kucaklamama müsaade et sevgili Newbahar.. Sen, adım gibi biliyorum, yıllar sonra kitapları ellerden düşmeyen bir yazar olacaksın..Bu asla ASLA kuru ve gaza getirmeye yönelik bir takdir değil. Yapmam böyle bir şey zaten ..
    Anlatımın harika.. hikâyede kurduğun çatı harika.. Kurgu olduğuna inanmak zor.
    (Bunu herhangi bir yarışmaya yolladın mı merak ettim?)
    Bundan 10 yıl önce, "Sigarayı bırakmadığın takdirde ölüm nedenine kronik zatürreye bağlı solunum yetmezliği yazacak haberin olsun" diyen doktoru hatırlattı bana...

    YanıtlaSil
  3. Kalemimin incisi...
    Boşuna size böyle demiyorum. Öyle özelsiniz ki benim için.

    Kendi kendime yarışım benim bu hikaye. Başka bir yarışmaya göndermedim.

    Bir an Zerrinin doktoruyla, sizin doktor aynı olabilir mi diye düşündüm:)

    Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  4. Newbaharcığım, hikayene başlarken hepsi bitsin öyle diye söz verdim kendime. Çünkü sabrım yok eskisine göre. Yaz gününde kaşmir yeşil hırkamı giydirdin bana.Anlatımın,hikaye kurgun,dilin harika! Önünde eğiliyor ellerim patlayıncaya kadar alkış ediyorum.
    Sonu beni çok etkiledi.Kızıma 4 aylık hamileyken yaklandığım zatürre aklıma geldi ve içim sıkıştı.
    Harikasın arkadaşım.Eline,yüreğine kalemine sağlık !

    YanıtlaSil
  5. Nefis bir anlatım, bir solukta okudum. Okuyunca da içim bir tuhaf oldu nedense...

    Sanırım seni artık bu sayfadan takip etmem gerekiyor değil mi sevgili Newbahar?

    YanıtlaSil
  6. Çoban yıldızım, inanki abarttığınız kadar değil...

    Okumanız ve beğenmeniz kafi geliyor Newbahara.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Nihansum, ben seni çoktan takibe aldım bile...

    Bilir misin ki okumadan geçmediğim dostlar arasındasın!...

    Ve ben biliyorum ki arkadaşım senin benden çok daha özel bir yeteneğin var.
    İşte bu yüzden seni zaman zaman kıskanır ama yinede vazgeçemem senden.

    Teşekkür ederim, sevgiler

    YanıtlaSil
  8. newbaharım mimledim sizi :)
    http://www.nesetuana.com/2010/06/mimlendim.html

    YanıtlaSil