.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

18 Ocak 2010 Pazartesi

ZAMANDAKİ AŞK SİLÜETLERİ-1


         

         Bir çift göz değdi tanıdık bakışlara!!...
Bu tanıdık, yanından geçip gidiyordu bir yabancı gibi. Konuşmadan, sessizce bir anlık bakışlarda gizliydi tüm anılar.
         Onların anlık bakışması, yıllar öncesinin hayalini yansıttı gözbebeklerine.
Zaman, sinsi oyununu hazırlarken, ikisininde aklında yoktu ayrılık düşüncesi.
Ne olmuştu, nasıl olmuştu anlayamadan yıllarca süren gizli sevda, başka başka yollara ayrılmıştı.
        Öyle yollardı ki, şimdi ki ana kadar asla kesişmemişti senelerdir.
İkisininde sırtları birbirlerine dönük olduğu zaman, adımlar olağan halde ilerliyordu zıt yönlere doğru. Adımlar olağan hızındaydı lakin aklı geçmişle bugün arasında mekik dokuyordu kadının.
        Ne çok sevmişlerdi birbirlerini. Önceleri aynı sınıfı yıllarca paylaşmış, iyi dost olmuşlardı. Aynı sıraya hiç oturamamışlardı bile adına aşk denilen duygu onları sarmadan, sınıf arkadaşlarının kulaklarına gelen dedikoduları inkar edercesine.
Onlar sadece kıskanılan iki dosttu birbirlerine.
Okulun son günlerinde dahi yine aynı üniversiteye gideceklerini düşünerek morallerini bozmuyorlardı. Ne yazık ki düşündükleri gibi olmadı ve uzak şehirlerde yeni bir hayata başladı iki ayrı ruh.
        Yaşadıkları ilçe küçücüktü. Dedikodular, ilk çıktığı ağıza geri döndüğünde, ilk ağız kendi bile inanırdı bu yeni duyduğunu sandığı habere.
O yüzden kız, erkek arkadaşlıklarında okul haricinde kimsenin dışarda muhabbeti olmuyordu. Sevdalılar bile, platonik bir cephede mevzileniyorlardı korkudan.
Anaların tek nasihatıydı ''Adın çıkacağına, canın çıksın!''
         Üniversite, üniversite sonrası iş hayatı, kariyer ikisininde ilçeye dönmesini engelledi. Birbirlerini unuttuklarını düşünerek geçti seneler hiç unutulmadan.
                               Dost muydular, sevdalı mıydılar!...
Dost olsalar görüşürler miydi? yahut sevda olunca kara bir leke gibi durmasın diye saklamışlar mıydı yıllar yılı!..
          Adı belliydi. Ailelerin kulağına giden sevda kokulu dedikodular, Yasak Aşk adını kazımıştı hayat kütüğüne çoktan.
         Yıllar yılları kovaladı. Kimseyi üzmemek adına, ayrılan yollarını bir türlü kesiştirmek istemediler.
         Hep düşlerde yaşadılar, yaşattılar.
Çoğu şarkının bestesinde, sözünde birbirlerini buldular. Mevsimlerden sonbaharın adını ayrılık koydular, yağan yağmurlara karışık ağladılar.
Onlar hiç bahara dönmediler, yazı yaşamadılar.
Evlenmediler, saçma sapan sebepleri neden göstererek.
         Yüzlerinde orta yaşa ait kırışıklıklar yerini almıştı artık. Saçlarında saysan sayılır aktan teller vardı, yorgun...
Gençlik, bedenlerinde çoktan erimeye başlamıştı. Çocukların ablası, abisi yerine, teyzesi, amcası olmuşlardı. Otobüslerde yer veren yerine, yer verilen, yaşına hürmet gösterilen insanlara dönmüşlerdi.
           Evinin kapısına geldiğinde anahtarı kapının deliğinde oyaladı bir süre kadın. Düşünceleri rahat bıraksa, sevdasını yine gömebilse kalbine kapıyı açıp, girecekti. Yapamıyordu.
İlk defa adımları onu geri çekiyor, geç kalmadan yetiş diyordu.
Nerde görmüştü, ne kadar yol gelmişti kestiremedi. Sokak sokak aranıyordu, elleri ayakları dolanıyordu birbirine. Heyecandan ölebilirdi, bulamamak korkusu daha beterdi. Dakikalar saate dönüyordu, hava gündüzün ışığını kapatmak üzereydi çoktan.
Kadın çok yollar yürüdü, çok kere etrafında onu sandığı adamların omzuna dokundu ve ardından mahçup bir ifadeyle ''afedersiniz, sizi birine benzettim''...
Yoktu, yoktu, yok!!... Nereye kaybolmuştu, hangi sokaktan sapmıştı, işyeri mi buralardaydı yoksa evi mi?...
        Karanlık basıp, şehrin ışıkları yandığında yorgun bedeni banka oturmuş ağlıyordu.
Karşıda ki apartmanın balkon kapısından çıkan adamın sesiyle irkildi ve o yöne baktı.
        ''Aslı!... Aradığın ben miyim?''

7 yorum:

  1. "...Sevda kokulu dedikodolar..."hangimizi yıkmadı ki? Hangi birimizin bileğine tuş etmedi? Hayâller, umutlar, hıçkırıklar, uğruna dönüştürülen yaşamlar...
    Ah Newbahar ah! Beni nerelere götürdün tahmin edemezsin. Ve sana bir sır, gittiğim yerde bu gece kalıp, sevda kokulu dedikodular diye ad koyduğun o geçmiş için iki kadeh şaraba sığınmak istiyorum, gözlerim ıslak.
    Ah Newbahar ah!!!Bu kadar gerçek yazmak zorunda mıydın büyülü sislerin incisi ahhh...

    YanıtlaSil
  2. inciler misina ipine dizilirgibi sözcüklerin kelimelerinde sayfana dizilmiş bahar kalemine sağlık arkadaşım eşinize selamlar

    YanıtlaSil
  3. Birkaç mektup, birkaç resimden ibaret olan aşklara ne demeli ya! Elleri ellerine değmemiş, ancak kilometrelerce uzaktan birbirlerine bakabilen sevdalara ne demeli ya!

    Kalemine ve yüreğine sağlıklar dilerim. Çok güzel bir paylaşımdı, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. hangimiz yaşamadık ki bu duyguları, yasaklanmış ayıplanmış sevdaları yaşama korkusunu adımız çıkacagına canımız çıksın demedikmi hangimiz sevdamızın arkasında durabildik,platonik aşkımızın gözüne bakmayı namussuzluk gibi düşündürmedimi sevgiyi ayıplayan zihinler.geçmişteki yaralara parmak bastınız bu yazıyla derin bir ahh sesi duyacaksın sevgi damlalarımdan sevgiler

    YanıtlaSil
  5. neyse..yarım kalan hikâye tamama erecek gibi görünüyor. Aslı'yı kutluyorum..bu defa peişini bırakmamış mutluluğunun:)
    Okuyan herkesi geçmişe götürür bu öykü.Yüreğiniz dert görmesin Newbahar.

    YanıtlaSil
  6. Ölümsüz sevdalara inanmak istemeyenler bunu iyi okumalıdır,her önüne gelene seni seviyorum diyenler'de.

    O kadar kolaymı seni seviyorum demek,o kadar kolaymı bu sihirli kelimeyi taşıyabilmek.

    "Kaç kez dokunmak istedim sızlayan gönlüne

    Kaç kez öpmek istedim yaralı yüreğinden, bilirmisin.

    Yaşadım seni ben

    Yaşadım göğüs kafesimin içinde derinden

    Öptüm seni sessizce

    Şiirlerine damlayan göz yaşlarından öptüm "



    Aşk hikayesi böylesi derin,böylesi içten yaşanabiliyor sevgili bahar,yüreğine sağlık,bir çoğumuzun yarasını sızlattın yine...

    Saygılar sevgiler.

    YanıtlaSil
  7. Herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bir hikaye, ellerine yüreğine sağlık birtanem...
    Sevgiler...

    YanıtlaSil